Kuruluşu Ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketler
28 Kasım 2012İş Sağlığı Ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Belirlendi
27 Aralık 2012I- GENEL AÇIKLAMA Bilindiği üzere, vergilendirme işlemleri bakımından “yıl (dönem) sonu işlemleri” denilince akla ilk önce gelir ve kurumlar vergisi yönünden yapılacak işlemler gelmektedir. Ancak, KDV yönünden yapılması gereken bazı işlemler var ki, bunlarda gelir ve kurumlar vergileri açısından yapılması gereken yıl (dönem) sonu işlemlerini doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir. Aşağıda, KDV yönünden dönem sonu işlemlerini etkileyen bazı hususlar incelenecek, mükelleflere kısa hatırlatmalarda bulunulacaktır. II- DÖNEM SONU İŞLEMLERİNDE MÜKELLEFLERCE KDV YÖNÜNDEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BAZI KONULAR A- FATURA ASLININ KAYBOLDUĞU DURUMLARDA GİDER KAYDI VE KDV İNDİRİMİ İÇİN YAPILMASI GEREKEN İŞLEMLER Uygulamada, mal ve hizmet satış ve/veya alımlarına ilişkin olarak düzenlenen faturaların asılları muhataplarına ulaşmadan veya ulaştıktan sonra çeşitli nedenlerle kaybolabilmektedir. Fatura aslının kaybedildiği bu gibi durumlarda, fatura muhteviyatı mal ve hizmet alım bedellerinin kayıtlara intikal ettirilip ettirilmeyeceği ve KDV’sinin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı konularında mevzuatta açık bir düzenleme bulunmaması nedeniyle tereddütlerle karşılaşılmaktadır. Prensip olarak satılan mal veya yapılan hizmet karşılığında düzenlenen faturaların asıllarına dayanılarak gider kaydı yapılması ve bu faturalarda ayrıca gösterilen KDV’nin genel esaslar çerçevesinde indirilmesi gerekmektedir. Ancak, mükelleflerin iradesi dışında gerçekleşen olaylar nedeniyle aslı kaybolan fatura muhteviyatı mal ve hizmet bedellerinin gider olarak kayıtlara intikali ve KDV’sinin indiriminin sağlanması da VUK’nun 3/B ve 134. maddeleri gereği zorunluluk arzetmektedir. Fatura aslının kaybedilmesi, mükelleflerin gider kaydı ve KDV indirimi haklarını ortadan kaldırmamalıdır. Fatura aslının kaybolduğu/kaybedildiği durumlarda mükellefler soruna pratik bir çözüm yolu bularak, faturanın satıcılarda kalan nüshasının fotokopisi üzerine “Aslı Gibidir” yazdırarak satıcı firmalara kaşeletip imzalatarak gider kaydı ve KDV indirimi yapmaktadırlar. Maliye Bakanlığı, mükelleflerce gerçekleştirilen bu pratik uygulamayı uygun bulmamaktadır. Adı geçen Bakanlık, gider kaydı ve KDV indiriminin prensip olarak fatura asıllarına göre yapılması gerektiği, fatura asıllarının kaybedildiği durumlarda ise faturanın satıcılarda kalan nüshasının noter tasdikli fotokopilerine (Bu örnek üzerine, “Zayi olan aynı tarih ve sayıyı taşıyan fatura aslı yerinekullanılmak amacıyla tasdik edilmiştir.” şeklinde noterce şerh düşülmesi gerekir.) dayanılarak gider kaydı ve KDV indiriminin yapılabileceği görüşünde bulunmaktadır (1). Konu ile ilgili olarak verilen bazı özelgelerin özetleri aşağıdadır: “Fatura aslının kaybolması ve tasdikli fatura fotokopisini kullanacak işletmenin (…) Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olması nedeniyle, satılan mal veya yapılan hizmet karşılığında düzenlenen faturanın düzenleyen işletmede kalan tasdikli fotokopisine dayanılarak gider kayıtlarına intikal ettirilmesi vergi kanunları bakımından mümkün bulunmaktadır.” (2) “Satılan mal veya yapılan hizmet karşılığında düzenlenen faturaların asıllarına dayanılarak gider kaydı yapılması zorunludur. Ancak, fatura aslının bulunamaması halinde, satılan mal veya yapılan hizmet karşılığında düzenlenen faturanın düzenleyen işletmede kalan nüshasının tasdikli fotokopisine dayanılarak işlem yapılması da vergi kanunları bakımından mümkün bulunmaktadır.”(3) Kaybolan faturanın yerine kayıtlara uygun noterden tasdikli bir örneğinin (Bu örnek üzerine, “Zayi olan aynı tarih ve sayıyı taşıyan fatura aslı yerine kullanılmak amacıyla tasdik edilmiştir.” şeklinde noterce şerh düşülmesi gerekir.) kullanılması mümkün bulunmaktadır. Öte yandan muhtelif sebeplerle kaybolan faturanın yerine geçen noter onaylı örneğinin kanuni defterlere kaydedilmesi şartıyla söz konusu faturada bulunan KDV’nin indirim konusu yapılacağı da tabiidir.”(4) Yukarıda yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, fatura aslının kaybolduğu/kaybedildiği durumlarda faturanın satıcılarda kalan nüshasının noter tasdikli fotokopilerine (Bu örnek üzerine, “Zayi olan aynı tarih ve sayıyı taşıyan fatura aslı yerine kullanılmak amacıyla tasdik edilmiştir.” şeklinde noterce şerh düşülmesi gerekir.) dayanılarak gider kaydı ve KDV indirimi yapılması mümkün bulunmaktadır. Satıcı firmaların “Aslı Gibidir” yazarak kaşeleyip imzaladıkları fatura fotokopileri, Maliye Bakanlığı’nca gider belgesi olarak kabul edilmemektedir. B- MÜKELLEFİYET TESİS ETTİRİLMEDEN ÖNCE YAPILAN ALIMLAR İLE DİĞER MASRAFLARA İLİŞKİN FATURALARIN YASAL DEFTERLERE KAYDI VE KDV İNDİRİMİ Maliye Bakanlığı’nın görüşüne göre, mükellefiyet tesis ettirilmeden önce başlanılacak işle ilgili olarak alınan mal/hizmetler veya yapılan masraflara ait belgelerin, VUK hükümlerine göre işe başlanılmasını müteakip 10 gün içinde yasal defterlere kaydedilmesi ve bu belgelerde ayrıca gösterilen KDV’nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır. Konu ile ilgili olarak verilen bazı Özelgelerin özetleri aşağıdadır “02.08.1996 tarihinde mükellefiyet tesis ettirerek işe başlayan şirketin mükellefiyet tesisinden önce işle ilgili olarak satın aldığı makineye ait 29.12.1995 tarihli faturayı VUK’a göre işe başlamasını müteakip yasal defterlerine kaydetmesi mümkün bulunduğundan, bu faturada ayrıca gösterilen KDV’de indirim konusu yapılabilecektir.”(5) “İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, ….. ilindeki faaliyetinizi terk ederken elinizde kalan stok mallar için adınıza fatura düzenlediğiniz, daha sonra …..’de aynı konuda faaliyete başladığınız belirtilerek, düzenlemiş olduğunuz faturadaki katma değer vergisinin (KDV) yeni başlamış olduğunuz işte indirim konusu yapılıp yapılamayacağı sorulmaktadır.(….) Buna göre, …… ilindeki faaliyetinizin son bulması sonucu kendi adınıza düzenlediğiniz faturaların yeni başladığınız faaliyetle ilgili olması ve kanuni defterlere kaydedilmesi şartıyla, bu faturalarda yer alan KDV nin Kanunun 29 uncu maddesi çerçevesinde indirimi mümkün bulunmaktadır.”(6) “ İlgide kayıtlı özelge talep formunuzda, 06.01.2011 tarihinde üçüncü bir kişiden devralarak başladığınız büfe işletmeciliği faaliyetine yönelik 31.12.2010 tarihli devir faturasında yer alan KDV’nin indirim konusu yapılıp yapılamayacağı hususunda Başkanlığımız görüşü istenilmektedir. (….) Bu çerçevede, mükellefiyet tesisisinden önce 31.12.2010 tarihi itibariyle ve devir yoluyla satın alınan mallara ait faturadaki KDV nin, işe başlanılmasını müteakip (06.01.2011) Vergi Usul Kanununda belirlenen kayıt süresi içerisinde yasal defterlere kaydedilmesi şartıyla indirim hesaplarına alınması mümkündür.” (7) İlgide kayıtlı özelge talep formunda, 31/12/2010 tarihinde faaliyeti sona eren işletmenizde bulunan emtialar için, 1/1/2011 tarihinde işe başlayan ve aynı zamanda hissedarı da olduğunuz adi ortaklığa düzenlenen 31/12/2010 tarihli devir faturasında yer alan KDV nin adi ortaklıkça indirilip indirilemeyeceği hususunda görüş talep edilmektedir. (…) Buna göre, 1/1/2011 tarihinde işe başlayan adi ortaklığın 31/12/2010 tarihinde yaptığı emtia alımlarına ilişkin faturayı faaliyete başladığı dönemin açılış kayıtlarında göstermesi şartı ile ödenen KDV’ nin indirim konusu yapılması mümkün bulunmaktadır.” (8) C- İŞİ BIRAKMA, TASFİYE VB. NEDENLERLE FAALİYETİNİ SONLANDIRAN MÜKELLEFLERİN İNDİREMEDİKLERİ KDV’Yİ GİDER YAZIP YAZAMAYACAKLARI KDV Kanunu’nda, işi bırakan mükelleflerin indirim konusu yapamadıkları KDV’lerle ilgili olarak yapılacak işlem konusunda özel bir düzenleme bulunmamakla beraber, Kanunun 58. maddesinde, mükelleflerce indirilebilecek KDV’nin gider yazılamayacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre, işi bırakan mükelleflerce yüklenilip indirilemeyen KDV, işi bırakma nedeniyle “İNDİRİLEMEYECEK KDV” haline dönüşmekte olup, KDV Kanunu’nun 58. maddesinden hareketle GVK ve KVK yönünden gider olarak dikkate alınması gerekir. İşin bırakılması, Kanunda düzenlenen iade hakkı doğuran işlemler arasında yer almadığından, yüklenildiği halde indirilemeyen ve işi bırakma nedeniyle de bir daha indirilemeyecek olan KDV’nin mükelleflere iadesi kanunen mümkün bulunmamaktadır. Nitekim, bu konuda Maliye Bakanlığı da aynı görüşte olup, verdiği bazı Özelgelerin özetleri aşağıdadır: “Türkiye’de dar mükellefiyet esasında vergilendirilmekte iken işini bırakan bir kurumun, Türkiye’de yüklenip indiremediği KDV’yi kurumlar vergisi yönünden gider yazması mümkün bulunmaktadır.”(9) “ 31/8/2010 tarihinde işi bırakmanız nedeniyle yüklendiğiniz ve indirim yoluyla gideremediğiniz KDV’yi 2010 yılı gelir vergisi matrahının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate almanız mümkün bulunmaktadır.” (10) “Mükellefiyetin terkin edildiği tarih itibariyle indirim yoluyla giderilemeyen KDV ilgili dönem gelir ya da kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilecektir. Diğer taraftan, devreden vergilerin gider yazılabilmesi ile ilgili bu uygulama sadece faaliyeti bırakan mükellefler için geçerlidir. Faaliyetin devamı süresince devreden vergilerin gider veya maliyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı tabiidir.”(11) “İşi bırakan mükellefler, devreden vergilerini indirim yoluyla telafi etme imkânı ortadan kalktığı için işin bırakıldığı dönem itibariyle indirim yoluyla telafi edemedikleri bu vergileri gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alabileceklerdir. Buna göre; – İşin bırakılması veya şirketin tasfiyesi dolayısıyla, işletmede bulunan vergiye tabi malların işin bırakılması veya şirketin tasfiyesinden önce satış vb. yollarla tasfiye edilmesi halinde teslim bedeli üzerinden, tasfiye edilmemiş ise bu malların işletmeden çekilen değer olarak KDV Kanununun 3/a maddesi gereğince emsal bedel üzerinden KDV hesaplanarak ilgili dönem beyannamesinde beyan edilmesi gerekmektedir. – İndirim konusu yapılamayan KDV ise sonraki döneme devreden KDV olarak kalacaktır. Sonraki döneme devreden KDV’ nin, iade hakkı doğuran bir işlem bulunmaması kaydıyla, iadesinin talep edilmesi mümkün bulunmamaktadır. Ancak, mükellefiyetin terkin edildiği tarih itibariyle indirim yoluyla giderilemeyen KDV ilgili dönem gelir ya da kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilecektir. Diğer taraftan, devreden vergilerin gider yazılabilmesi ile ilgili bu uygulama sadece faaliyeti bırakan mükellefler için geçerlidir. Faaliyetin devamı süresince devreden vergilerin gider veya maliyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı tabiidir.”(12) “ Terk ettiğiniz faaliyetinize ilişkin olarak katma değer vergisi beyannamenizde yer alan sonraki döneme devreden KDV’nin tamamının, iade hakkı doğuran işlemleriniz bulunmaması halinde KDV Kanununun 58. maddesi uyarınca kurumlar vergisi matrahınızın tespitinde gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınabilmesi mümkün bulunmaktadır.” (13) “ Tasfiyeye giren şirketinizin mevcutlarını işi terkten önce satış v.b. yollarla tasfiye ettiği takdirde teslim bedeli üzerinden, mevcutlar tasfiye edilmemişse işletmeden çekiş göstererek emsal bedeli üzerinden KDV hesaplayıp beyan etmesi gerekmektedir. Hesaplanan bu vergilere rağmen indirilemeyen bir tutarın kalması halinde, söz konusu tutarın iadesi söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla, tasfiyeye giren şirketinizin tasfiye sonucunda devreden KDV’sinin bulunması halinde indirim imkanı kalmayan bu tutarın, kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması mümkün bulunmaktadır.” (14) D- TAHSİL EDİLEMEYEN KDV İÇİN DE ŞÜPHELİ ALACAK KARŞILIĞI AYRILABİLECEĞİ Uygulamada tereddüte düşülen hususlardan birisi de, mal ve hizmet satışları nedeniyle hesaplandığı halde tahsil edilemeyen KDV için şüpheli alacak karşılığı ayrılıp ayrılamayacağıdır. Konu ile ilgili olarak yayımlanan 334 Seri No.lu VUK Genel Tebliği’nde; KDV’nin ekonomik faaliyetlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ve işletmenin alışları sırasında ödediği, işletme alacaklarının bir unsurunu teşkil eden ve doğrudan doğruya mal teslimi veya hizmet ifasından kaynaklanan bir alacak olduğu belirtilerek, KDV’den doğan alacaklar için de, VUK’un 323. Maddesinde yer alan şartların mevcut olması, alacağın ilgili dönemin kayıtlarına girmesi ve KDV beyannamelerinde beyan edilmesi şartıyla şüpheli alacak karşılığı ayrılabileceği açıklanmıştır Buna göre, mal ve hizmet satışları nedeniyle hesaplandığı halde alıcılardan tahsil edilemeyen KDV için de, VUK.nun 323. Maddesinde yer alan şartlar ve 334 Sıra No.lu VUK Genel Tebliği’nde yapılan açıklamalar çerçevesinde şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecektir. Konu ile ilgili olarak verilen bir özelgenin özeti aşağıdadır: “ 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323 üncü maddesinde belirtilen koşulların bulunması veya alacaklı olduğunuz şirket hakkında iflas kararı bulunması halinde anılan şirketten olan alacaklarınız (KDV’den kaynaklananlar dahil) için şüpheli alacak karşılığı ayırmanız mümkün bulunmaktadır.” (15) E- BİNEK OTOMOBİL ALIMLARINA AİT KDV/ÖTV’NİN DOĞRUDAN GİDER YAZILABİLECEĞİ VEYA MALİYETE İNTİKAL ETTİRİLEBİLECEĞİ 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 30/b maddesinde; faaliyetleri kısmen veya tamamen binek otomobillerin kiralanması veya çeşitli şekillerde işletilmesi olanların bu amaçla kullandıkları hariç olmak üzere işletmelere ait binek otomobillerin alış belgelerinde gösterilen KDV’nin indirim konusu yapılmasının mümkün bulunmadığı hükme bağlanmış, VUK’un 270. maddesinin 5035 sayılı Kanunla değişik ikinci fıkrasında ise, “mükelleflerin ÖTV’yi maliyet bedeline ithal etmekte veya genel giderler arasında göstermekte serbest oldukları” belirtilmiştir. Bu hükümlere göre, binek otomobili alımlarına ilişkin olarak ödenen ÖTV ve indirim konusu yapılması mümkün bulunmayan KDV’nin, mükellefler tarafından doğrudan gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesi mümkün bulunmaktadır. Doğrudan gider yazma veya maliyete intikal ettirme konusundaki seçimlik hak tamamen mükellefe aittir. (16) F- YIL SONU CİRO PRİMLERİNDE KDV UYGULAMASI DEĞİŞTİ: CİRO PRİMLERİ ARTIK AYRI BİR HİZMETİN KARŞILIĞI OLARAK KDV’YE TABİ TUTULMAYACAK, MATRAHTA DEĞİŞİKLİK OLARAK DEĞERLENDİRİLECEK Uygulamada, satışların artırılması vb. amaçlarla genellikle yıl sonlarında, belli bir dönem sonunda ya da belli bir ciro aşıldığında toptancı veya perakendeci bayilere ciro primi (iskontosu) adı altında ödeme yapılmaktadır Maliye Bakanlığı, ciro primleri konusunda 26 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile belirlediği ve 1.1.1988 – 18.01.2012 tarihleri arasında yürürlükte bulunan “ciro primlerinin müstakil bir hizmetin karşılığı olduğu ve genel oranda (% 18) KDV’ye tabi tutulması gerektiği” şeklindeki görüşünü, 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile 19.01.2012 tarihinden itibaren değiştirerek, “ciro primlerinin ayrı bir hizmetin karşılığı değil, daha önce satın alınmış mal ve hizmetlerin bedelinin değişmesi (matrahta değişiklik) niteliğinde olduğunu ve KDV’sinin de buna göre düzeltilmesi gerektiğini” açıklamıştır. 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde yapılan açıklamalara göre – Ciro primi ödemeleri 19.01.2012 tarihinden itibaren ayrı bir hizmetin karşılığı olarak değerlendirilmeyecek, Kanunun 35. maddesine göre KDV matrahında değişiklik yaratan ve düzeltme yapılması gereken bir husus olarak değerlendirilecektir. Düzeltme işlemi, Kanunun 35. maddesine göre primi elde edenin ciro primi karşılığında primi ödeyen adına bir fatura veya benzeri düzenleyerek primin doğduğu asıl işleme uygulanan KDV oranında KDV hesaplaması suretiyle yapılacaktır. Bu şekilde, primi elde eden mükellef daha önce indirim konusu yaptığı KDV’yi bu defa hesaplanan KDV (1 no.lu KDV beyannamesinin 30. satırında), ciro primini ödeyen ise daha önce hesaplanan KDV olarak beyan ettiği tutarın prime isabet eden kısmını bu defa indirilecek KDV olarak beyan ederek (1 no.lu KDV Beyannamesinin 34. satırında) düzeltecektir. – Ciro primi doğduğu asıl işlemin tabi olduğu esaslara tabi olduğundan, ciro primini doğuran işlemin KDV’ye tabi olmadığı veya KDV’den istisna bulunduğu durumlarda, primde KDV’ye tabi olmayacak veya KDV’den istisna olacaktır. – Artık ciro primi ödemelerinde genel oranda (% 18) değil, işlemin düzeltilmesi bakımından primin doğduğu mal ve hizmet satışına uygulanan oranda KDV hesaplanacaktır. Şöyle ki, yürürlükten kaldırılan 26 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’ne göre, ciro primi ödemeleri müstakil bir hizmetin karşılığı olarak değerlendirilerek, genel oranda (%18) KDV’ye tabi tutulmaktaydı. Ancak, 116 No.lu Tebliğ ile yapılan yeni düzenlemeye göre, ciro primleri, bu prime dayanak teşkil eden asıl işleme ilişkin KDV matrahının değişmesi sonucunu doğurduğundan, KDV’sinin de bu prime sebebiyet veren mal veya hizmet için satış sırasında uygulanmış olan oran üzerinden hesaplanması gerekmektedir. Örneğin, % 8 KDV oranına tabi mal satışları nedeniyle ödenen ciro primleri için, ciro primini elde eden firma (alıcı), primi ödeyen (satıcı) firmaya ciro primi faturası düzenleyecek ve % 8 KDV hesaplayacaktır. – 19.01.2012 tarihinden itibaren ciro primi ödemelerinin muhasebeleştirilme şekli ve usulü de değişti. Şöyle ki, yürürlükten kaldırılan 26 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’ne göre, ciro primi ödemeleri müstakil bir hizmetin karşılığı olarak değerlendirilerek, genel oranda (%18) KDV’ye tabi tutulmakta, bu primler elde edenlerce doğrudan gelir, ödeyenlerce ise doğrudan gider kaydedilmekteydi. Ancak, 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği ile, ciro primleri KDV Kanunu’nun 35. maddesine göre matrahta (satış fiyatında) değişiklik yaratan bir unsur (fiyat indirimi) olarak kabul edildiğinden, ciro primini elde eden ve faturayı düzenleyen açısından bu prime dayanak teşkil eden malın halen stokta olması durumunda stok maliyetini azaltan bir unsur olarak ilgili stok hesabına ters kayıt yapılmak suretiyle, prime esas mallar satılmışsa primin gelir olarak muhasebeleştirilmesi gerekir. Adına ciro primi faturası düzenlenen satıcının ise bu primi 611-Satış İskontoları hesabına kaydetmesi gerekir. Örnek: (A) firması, 2012 yılında kendisinden 80 Milyon TL. mal alan (B) firmasına 31.12.2012 tarihi itibariyle KDV hariç 2 Milyon TL. ciro iskontosu yapmış ve durumu yazılı olarak bildirmiştir. Yapılan satışların tamamı vadeli ve % 18 KDV’ye tabidir. 116 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’ne göre (B) firmasının (A) firması adına 31.12.2012 tarihi itibariyle 2 Milyon TL. + 360 Bin TL KDV olmak üzere toplam 2 Milyon 360 Bin TL. tutarında bir fatura düzenlemesi gerekmektedir. Uygulamada, mal ve hizmet alım-satım sözleşmelerine ilişkin olarak düzenlenen sözleşmelere cayma, feshetme gibi durumlarla karşılaşılmaması bakımından tazminat maddeleri konulabilmekte, cayan ya da fesheden tarafın karşı tarafa belirli bir tutarda ödeme yapması öngörülebilmektedir. Sözleşmeden cayıldığı veya sözleşmenin feshedildiği durumlarda cayan/fesheden tarafın karşı tarafa ödemek zorunda olduğu tazminatlar üzerinden KDV hesaplanıp hesaplanmayacağı konusunda tereddütlerle karşılaşılmaktadır. Sözleşmede yer alan hüküm gereği sözleşmeyi fesheden veya sözleşmeden cayan tarafın sözleşmenin diğer tarafına ödemek zorunda olduğu tazminatlar, gerçekleştirilmiş bir teslim veya hizmetin karşılığını oluşturmadığından KDV’ye tabi olmayacaktır. Çünkü, sözleşmenin feshedilmesi veya sözleşmeden cayılması nedeniyle zarara uğrayan tarafın aldığı tazminatlar karşılığında cayan/fesheden tarafa bir mal teslimi veya hizmet ifasında bulunması söz konusu değildir. Maliye Bakanlığı da aynı görüşte olup, verdiği bazı özelgelerin özetleri aşağıdadır: “Sözleşmenin feshi nedeniyle Kooperatifinizce karşı firmaya ödenecek olan cayma tazminatı herhangi bir teslim ve hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden KDV’ye tabi olmayacaktır.”(17) “Cezai şart olarak alınan tazminatlar, bir teslimin veya hizmetin karşılığını teşkil etmediğinden, bu ödemeler KDV’ye tabi olmayacaktır.”(18)