Maliye zarardan da vergi almak istiyor!
4 Nisan 2018Birleşen KOBİ’ler Vergide İndirim Bekliyor!
8 Nisan 2018Bilindiği üzere son birkaç yıl içinde “Torba Kanun” olarak adlandırılan yasal düzenlemeler ile kamu borçlarının taksitlendirmesi ve mali af olarak nitelendirilen bir dizi düzenlemeler yapılmıştır. Bize göre yapılan bu düzenlemelerde en önemlisi “6111 Sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun” ile yapılan düzenlemelerdir. Söz konusu kanun önemli olduğunu düşündüğümüz; – İşletmelerin Kayıtlarında olmamasına rağmen işletmede olan mallarının ve kayıtlarda olmasına rağmen işletmede olmayan malların herhangi bir ceza ödemeden sisteme dahil edilmesi – Kasa ve ortaklar cari hesabında gözüken fiktif tutarların gerçek haline getirilmesi konularını da düzenlenmiştir. Söz konusu kanun hükmünden yararlanmak isteyen mükellefler, “Kasa” ve “Ortaklar Cari” hesaplarında yer alan fiktif tutarlar üzerinden %3 oranında hesapladıkları vergileri Maliye Bakanlığı’na kanuni süresi içinde ödemişlerdir. Yapılan bu işlem ve bu işleme bağlı olarak yapılan işlem ve detayları ilgili Kanun ve bu Kanunun yürütülmesine bağlı olarak çıkarılan Genel Tebliğler ile düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde; – Bu kapsamda ödenen vergilerin gelir veya kurumlar vergisinden mahsup edilmeyeceği, – Beyan edilen bu tutarların ve ödenen vergilerin Kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak kabul edilmeyeceği ve – Bu hükümlere uygun yapılan işlemler için ortaklara dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın kar dağıtımına bağlı ilave bir tarhiyatın yapılmayacağı, belirtilmiştir. Yani hiçbir şekilde ilave tarhiyat yapılmayacağı ilgili mevzuat hükümleri ile belirlenmiştir. Yine anılan kanun hükümleri ile kasa mevcudu ve ortaklardan alacaklara ilişkin beyan edilen tutarların “Diğer Olağan Dışı Gider ve Zararlar“ hesabına alınacağı ve nazım hesaplarda takip edileceği belirtilmiştir. “Diğer Olağan Dışı Gider ve Zararlar” hesabına kaydedilen tutarın, beyannamede kanunen kabul edilmeyen gider olarak kurum kazancına eklenilmesi gerekmekte olup; bu kayıt nedeniyle ortaya çıkan zararın izleyen yıllarda kurum kazancından da indirilmesi mümkün değildir. Birçok mükellef yukarıdaki kanun hükmünden faydalanarak mevzuat hükümlerine uyarak yapılması gereken işlemleri yerine getirmişlerdir. Ancak söz konusu işlem nedeni ile ortaya çıkan zararın bilançoda uzun süre taşınması hem izahat gerektirdiğinden hemde işlemi yapan firma için bir prestij kaybı niteliğinde olduğundan bazı firmalar söz konusu zararı “ortadan kaldırmak ve bilançoda zararı göstermemek amacıyla” geçmiş yıl kârlarından veya yedek akçelerden mahsup işlemi yapmışlardır. İşlem sadece bilanço kalemleri üzerinde yapılan bir mahsup işlemi niteliğindedir ve bize göre hiçbir vergisel sonucu bulunmayan usule ilişkin bir işlem niteliğindedir. Ancak yapılan işlem vergi inceleme elemanlarınca kâr dağıtımı olarak değerlendirmekte ve mükelleflere cezalı tarhiyatlar yapılmaktadır. Üstelik Maliye Bakanlığı vermiş olduğu özelgeler ile işlemin doğru olduğunu beyan etmektedir. Yani Maliye Bakanlığı aslında bu işlem ile zarar olarak kabul ettiği bir işlemden de usule uyulmadığı için vergi almak istemektedir. Peki, nerede kaldı 6111 sayılı Kanun ile mükelleflere bu konuda ortaklara dağıtılıp dağıtılmadığına bakılmaksızın kâr dağıtımına bağlı vergi kesintisine yönelik ilave bir tarhiyatın yapılmayacağı sözü? Daha doğrusu kanun hükmü? Bize göre söz konusu işlemin kâr dağıtımı olarak adlandırılarak cezalı vergi tarhiyat yapılması son derece yanlış bir uygulama olup, telafisi mümkün olmayan sonuçlar yaratacaktır. Birçok firma bu işlem nedeni ile zora düşeceği gibi gereksiz bir ihtilaf yaratılarak mahkemelerin iş yükü artırılacaktır. Maliye Bakanlığı’nın uygulaması keyfi nitelikte olup 6111 sayılı Kanun’a aykırıdır. Kanunda düzenlenmemiş konuların ise muktezası ile düzenlemesi ise mümkün değildir. Bize göre sadece bilanço düzenlemesi niteliğinde olan ve vergisel bir sonuçu bulunmayan bir işlemin bu şekilde yasal düzenlemeye aykırı ve çok ağır bir şekilde cezalandırılması bundan sonra çıkarılacak olan vergi aflarının veya diğer düzenlemelerin inandırıcılığını olumsuz yönde etkileyecektir.