TFRS-15 Müşteri Sözleşmelerinden Hasılat
9 Eylül 2016İmalatçılar KOSGEB’in Bu Desteğini Kaçırmayın!
20 Eylül 20164734 sayılı Kamu İhale Kanunu (KHK) gereğince kamu ihalelerine katılan gerçek ve tüzel kişilerin mali tablolarının kanunda gösterilen finansal rasyoları karşılaması şart olup, aksi takdirde ihalelere katılım mümkün olmamaktadır. Buna göre kamu ihalesine katılan gerçek ve tüzel kişilerin ihalelere katılırken sunulan bilanço veya eşdeğer belgelerinde; a) Belli sürelerde nakit akışını sağlayabilmesi için gerekli likiditeye ve kısa dönem (bir yıl) içinde borç ödeme gücüne sahip olup olmadığını gösteren cari oranın (dönen varlıklar/kısa vadeli borçlar) en az 0,75 olması, b) Aktif varlıkların ne kadarının öz kaynaklardan oluştuğunu gösteren öz kaynak oranının (öz kaynaklar/toplam aktif) en az 0,15 olması, c) Kısa vadeli banka borçlarının öz kaynaklara oranının 0,50’den küçük olması, şeklinde belirlenen üç kriteri birlikte sağlamaları zorunludur. Uygulamada gerçekte var olup olmadığına bakılmaksızın fiktif dahi olsa kasa ve ortaklardan alacaklar dönen varlıklar arasında yer almakta ve şirket rasyolarını ciddi şekilde etkileyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak çıkan af kanunları ile fiktif kasa ve ortaklar cari hesapları dönen varlıklar arasından alınmakta ve başka hesaplarda izlenmeye başlanmaktadır. Bu durumda ise şirket rasyolarının bozulması ve ihale yeterlik şartlarının sağlanamaması riski söz konusu olabilmektedir. 2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı Kanunla fiktif kasa ve ortaklar cari hesabı affından faydalanan kişilerin bilançoları olumsuz olarak bozuldu ve ihale yeterliliklerini sırf bu yüzden yitirdiler. Çünkü 6111 sayılı kanun hükmü gereği kasa ve ortaklardan alacaklar tutarlarının düzeltilerek gider yazılması gerekiyordu. Yani fiktif kasa ve ortaklardan alacaklar hesabı 689 hesapta izleniyor, gider yazılıyordu. Bu durum ise özsermayeyi düşürüp mali rasyoları olumsuz etkiliyordu. 19 Ağustos 2016 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan 6736 sayılı af kanununda ise benzer fiktif kasa ve ortaklardan alacaklar affı olduğu için bu defa temkinli davranılarak önlem alınmaya çalışıldı. Önlem olarak da bu fiktif hesapların 689 no’lu hesapta değil de 296 no’lu hesapta izlenilmesine, Kanunun uygulamasına ilişkin olarak çıkarılan 1 no’lu Tebliğde izin verildi. Diğer bir ifadeyle bu Tebliğ ile denildi ki; dileyen mükellefler, rasyolarının bozulmasına engel olmak amacıyla, bu Kanun kapsamında beyan edilen kasa mevcutları ve ortaklardan net alacak tutarları ile bunlarla ilgili diğer hesaplarda yer alan işlemlerini, “689. Diğer Olağandışı Gider ve Zararlar” hesabı yerine bilançonun aktifinde herhangi bir geçici hesapta izleyebilirler. Söz konusu geçici hesapta izlenen tutarın herhangi bir şekilde kurum kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınması ise tabi ki söz konusu olmayacaktır. Dileyen mükellefler ise 296 hesabı kullanabilirler ki bu durumda bilançoda rasyoları da bozulmayacaktır. Bize göre rasyoların bozulmasına engel olmak amacıyla yapılan bu düzenleme yanlış ya da eksik bir düzenleme niteliğindedir. Çünkü bu fiktif hesapların 296 hesapta izlenilmesi rasyoları etkilemeyecek doğru ama geçici bir hesap olduğu için eninde sonunda kapatılacak olan 296 hesaptaki tutarlar ne olacak? Hele bağımsız denetime tabi olan firmalar bağımsız denetim sürecinde ne yapacak? Bağımsız denetim sürecinde Türkiye Finansal Raporlama Standartları (TFRS) acısından bu işlemin oluştuğu dönemde giderleştirilmesi gerekmektedir. Yani bu hesabı şirket bilançosunda 296 no’lu hesaba atsa da bağımsız denetçi bunu 689 no’lu hesaba atmak zorunda kalacaktır. UFRS açısından ise zaten 296 hesap ile 689 hesabın bir tanımı bulunmamaktadır. Yani mükellefler söz konusu fiktif hesapları bilançolarında 296 hesaba taşıyarak rasyolarının bozulmadığın düşünürken bağımız denetim raporunda rasyoların olumsuz olarak değişmiş olduğunu görecekler. Yani kasa, ortaklardan net alacaklar ve bunlarla ilgili hesaplarda af kapsamından yararlanan mükellefler 296 hesabı kullandıklarında, bilanço rasyoları etkilenmeyecek ancak bağımsız denetim raporunda rasyolar olumsuz olarak etkilenecektir. Anılan Tebliğ yerel bir düzenleme olduğu için hem UFRS açısından bir karşılığı bulunmamakta, hem de hazırlanan finansal tabloların TFRS gereğince gerçeğe uygun, doğru ve dürüst bir şekilde yansıtılması ilkesine uygun gözükmemektedir. Çünkü bağımsız denetimin amacı şirketlerin bilançolarında yer alan kalemlerin TFRS/TMS ile uyumlu, doğru ve dürüst bir şekilde yansıttığına veya yansıtmadığına dair makul güvence verebilmektir. Bu yapılan işlemle 296 hesabın yasal bakiyesi aslında şirketlerin fiktif rakamlarının toplamı olup, aslında şirket yetkililerinin bağımsız denetçilere fiktif rakamları kendi elleriyle bildirmeleri anlamına gelmektedir. Bu durumun bize göre TFRS/TMS açısından tek karşılığı, bu fiktif rakamların oluştukları dönemde faaliyet kârını geçmeyecek şekilde giderleştirilmesi ve Kanunun ön gördüğü oran olan % 3’ün ertelenmiş vergisinin hesaplanmasıdır. TFRS/TMS dönüşümü yapılırken 296 hesabın giderleştirmeyip duran varlık olarak hesaplarda izlenmeye devam edilmesi durumunda bilançonun gerçeği yansıtmadığı gibi olmayan bir tutarın şirket aktifinde yer alması bir durumunu ortaya çıkarmaktadır, bu ise bilanço okuyucularını (yatırımcı, devlet, finansal kuruluşlar gibi) yanıltacak bir durum olarak değerlendirilmektedir.