İflas sürecinde vergi yükümlülükleri ve sorumluluklar (1)
26 Nisan 2016İflas erteleme sürecinde vergi yükümlülükleri ve sorumluluklar
28 Nisan 2016Ticaret hayatında iflas, tacirler için uygulanan hukuki bir süreç olup, tacirin veya alacaklıların talebi üzerine ticaret mahkemesinin kararı sonucu borçlunun bütün mal varlığına el koyulmasıdır. Yani iflas aslında devletin zor kullanma yollarından birisi olup, cebri icranın da bir çeşididir. İcra İflas Kanununun 184. maddesinde, iflas kararı verildiğinde müflisin yani tacirin nerede bulunursa bulunsun haciz edilebilecek bütün mallarından oluşan bir masa teşkil edileceği ve bu masanın alacakların ödenmesine tahsis edileceği, iflasın kapanmasına kadar müflisin uhdesine geçen malların da bu masaya gireceği belirtilmiştir. Kanunun 191. maddesinde de, tacirin iflas kararı alındıktan sonra masaya ait mallar üzerinde tasarruf hakkının olmadığı belirtilmiştir.
Yine Kanunun 226. maddesinde ise masanın kanuni yetkilisinin iflas idaresi olduğu ve iflas idaresinin tasfiye sürecini yerine getirmekle sorumlu olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Ticaret Mahkemesinin iflasa karar verdiği anda, (müflis) tacir için iflas süreci başlamış olmakla beraber, bu süreçte tacirin bütün mal varlığı üzerindeki ve varsa gelirleri üzerindeki tasarruf hakkı ve yetkisi ortadan kalkmakta ve bütün varlığı ve gelirleri iflas masasına intikal etmektedir. Bu nedenle bu süreçte vergileme ile ilgili ödevlerin de tacir tarafından yerine getirilmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle, Ticaret Mahkemesinin iflas kararı verdiği tarihten itibaren Tacirin tasfiye haline girdiği kabul edilecek olup, iflasına karar verilen Tacirin iflas süreci sona erinceye kadar yani tasfiye süreci bitinceye kadar vergilemeye ilişkin ödev sorumluluklarının da iflas idaresince yerine getirilmesi gerekecektir. Kısacası iflas sürecinde müflisin haczedilebilen bütün mal ve haklarından bir “iflas masası” teşkil edilir. İflas masasına giren bütün mallar iflas idaresince tasfiye edilir ve alacaklıların alacakları ödenir. Alacakların istisnalar hariç tahsil bakımından bir öncelikleri bulunmamaktadır. Konuya ilişkin Kurumlar Vergisi Kanununun 17/1. Maddesinde; • Her ne sebeple olursa olsun, tasfiye haline giren kurumların vergilendirilmesinde hesap dönemi yerine tasfiye döneminin geçerli olduğu; • Tasfiyenin, kurumun tasfiyeye girmesine ilişkin genel kurul kararının tescil edildiği tarihte başlayıp tasfiye kararının tescil edildiği tarihte sona ereceği; • Başlangıç tarihinden aynı takvim yılı sonuna kadar olan dönem ile bu dönemden sonraki her takvim yılı ve tasfiyenin sona erdiği dönem için ilgili takvim yılı başından tasfiyenin bitiş tarihine kadar olan dönem bağımsız bir tasfiye dönemi sayılacağı, Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise • Tasfiye beyannamelerinin, tasfiye memurları tarafından tasfiye dönemlerinin sonundan itibaren Kanunun 14. maddesinde yazılı sürelerde; tasfiyenin sona erdiği döneme ilişkin tasfiye beyannamesi ise tasfiyenin sonuçlandığı tarihten itibaren otuz gün içinde kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verileceği hüküm altına alınmıştır. Kanunun aynı maddesinde tasfiye memurlarının sorumlulukları da belirtilmiş olup, tasfiye memurlarının, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar için, İcra ve İflas Kanununun 207. maddesine uygun bir karşılık ayırmadan aynı Kanunun 206. maddesinin dördüncü sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamayacakları, aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olacakları belirtilmiştir. Anılan Kanunun “Kurumlar Vergisi ve Geçici Vergi Oranı” başlıklı 32. maddesinin ikinci fıkrasında, kurumlar vergisi mükelleflerince, (dar mükellefiyete tabi kurumlarda ticari ve zirai kazançlarla sınırlı olarak) cari vergilendirme döneminin kurumlar vergisine mahsup edilmek üzere Gelir Vergisi Kanununda belirtilen esaslara göre ve cari dönemin kurumlar vergisi oranında geçici vergi ödeneceği hükmü yer almıştır. Gelir Vergisi Kanununun “Geçici Vergi” başlıklı mükerrer 120. maddesinde de, işin bırakılması halinde, işin bırakıldığı dönemi izleyen dönemlerde geçici vergi ödenmeyeceği belirtilmiştir. 217 seri no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin “4.10. İşi Bırakan veya Tasfiyeye Giren Mükellefler” başlıklı bölümünde; yetkili organlarının kararı ile tasfiyesine karar verilen kurumların, tasfiye kararının Ticaret Sicilinde tescil edilmesiyle tasfiyeye girdiği, bu kurumların Ticaret Sicili Memurluğundan alacakları tasfiyeye girildiğinin tescil edildiğini belirten bir belgeyi, tasfiyeye giriş bilançosu ile birlikte bağlı bulundukları vergi dairesine ibraz etmeleri gerektiği, söz konusu kurumların, tasfiyeye girdikleri tarihi ihtiva eden geçici vergi dönem kazançları üzerinden geçici vergi ödeyecekleri, bu dönemden sonra geçici vergi beyannamesi vermeyecekleri açıklanmıştır. Sonuç olarak, yukarıda açıklandığı üzere iflas sürecinde tacirin hak ve yetkileri elinden alındığı için vergisel yükümlülükler iflas sürecini yürütmekle görevli olan iflas idaresi tarafından yerine getirilmektedir. İflas idaresinin bu görevi yerine getirmemesi halinde yaptırımların neler olacağı ise yine kanunla düzenlenmiş bulunmaktadır. Vergi kanunları yönünden iflasın tasfiye hükmünde olması nedeniyle, tasfiye halinde bulunan mükelleflerin verecekleri beyannameler kurumlar vergisi ve gelir vergisi kanunu hükümlerinde açık olarak belirtilmiştir. Buna göre iflas süreci içerisinde de tüm vergilendirmeye ilişkin işlemler yerine getirilecek ve beyannameler yasal süresi içerisinde verilecektir. Ancak yine kanun hükmü gereği iflas süresince geçici vergi beyannamesi verilmeyeceği unutulmamalıdır.