Konkordato iflas etmek mi demek?

Günümüzde çok konuşulan ancak yeterince bilinmediğini düşündüğümüz konkordato müessesesi, ekonomik gidişata bakılır ise daha çok günlük hayatımıza girecek ve uygulaması da daha fazla yaygınlaşacaktır. Çünkü tacir olsun veya olmasın herkes ekonomik gidişatın olumsuzluğundan etkilenmekte ve kendisini korumaya almak istemektedir. Bunun sonucunda ise bu müesseseye olan ihtiyaç artmakta, buna bağlı olarak da daha bilinir olma ve sonuçlarını daha iyi öngörmesi zorunlu hale gelmektedir.

Konkordato Ticaret Hukuku’nda ve ticaret hayatında çok uzun yıllardır var olan bir müessese olmasına rağmen, fazla bir uygulama alanı olmaması nedeniyle tam bilinmemekte ve diğer benzer müesseseler ile karıştırılmaktadır.

KONKORDATONUN EN ÇOK KARIŞTIRILDIĞI VE AYNI ŞEY OLARAK ALGILANDIĞI KAVRAM İSE BİZE GÖRE İFLAS MÜESSESESİDİR.

Bu iki müessesinin hukuki gereklilik ve sonuçları tam olarak bilinmediğinden, konkordato talep eden kişiler iflas etmiş kişiler olarak düşünülüp değerlendirilmekte ve ötekileştirilmektedir. Oysa bu iki müessese birbirinin neden sonuç ilişkisi olmasına rağmen, birbirinden her anlamda çok farklıdır.

İflas erteleme müessesesi çok fazla yozlaştığı ve mevcut ihtiyaca cevap vermediği düşünüldüğünden, olağanüstü hal uygulaması sırasında iflas erteleme müessesi kaldırılmış ve bunu idame etmek amacıyla konkordatoda bazı yeni düzenlemeler yapılarak uygulamasının yaygınlaştırılması sağlanılmıştır.

Konkordato borçlunun zor durumdan kurtulmak ve borçlarını bir plan dahilinde ödeyerek hayatına devam ettirmek amacıyla, alacaklıları ile anlaşması bu anlaşmanın ise mahkemetarafından onaylanmasıdır. Yani konkordato talep eden kişi borçlarını ödemek ve varlığını devam ettirebilmek adına alacaklılarına bir anlaşma teklif etmekte, kabul edilen anlaşma ise mahkeme tarafından onaylanarak sonuçları takip edilmektedir. Ancak bu anlaşmanın asgari hangi tutardaki borçları ve hangi sayıdaki alacaklıları kapsaması gerektiği kanunla belirlenmiş olup, bu oranların altında olması halinde anlaşma gerçekleşmemiş olacaktır. Yani anlaşmanın kanunun öngördüğü asgari borç tutarında ve asgari alacaklı sayı da olması gerekmektedir.

Bize göre diğer bir önemli konu da, bu anlaşmanın belirli bir süre içinde yapılmasının zorunluludur. Çünkü kanun bu anlaşmanın yapılması için esas ve ek süreleri de ayrı ayrı belirlemiştir. Bu nedenle belirlenen sürelerin dışına çıkılması mümkün değildir.

PEKİ BELİRLENEN TUTAR BORÇ, BELİRLENEN ORANDA ALACAKLI İLE ANLAŞILAMAZ YA DA BU ANLAŞMALAR YAPILIRKEN KANUNDA BELİRLENEN SÜRELERE UYULMAZ İSE NE OLACAK?

İşte o zaman konkordato süreci sona ermekte ve iflas süreci başlamaktadır.

Yani aslında konkordato talep eden kişi iflas etmemek, varlığını sürdürmek istemekte ve bu niyetini konkordato ile ortaya koymaktadır. Kanun bunun hangi şartlar dahilinde yapılabileceğinin sınırlarını çizmiş ve uygulanmasına izin vermiştir. Kanunun belirlediği sınırların dışına çıkılması halinde ise artık konkordato dönemi bitmekte ve iflas süreci başlamaktadır. Konkordatonun başarılı sonuçlanmaması iflası gerektirmektedir. Dolayısıyla her konkordato talep eden kişiyi iflas etti gibi değerlendirmek ve bu şekilde yaklaşmak doğru bir düşünce şekli değildir. Çünkü önyargısız olarak konkordato talep eden kişinin iyi niyetli olarak borçlarını ödemek istediğini düşünmek doğru ve yerinde bir davranış şekli olacaktır. Ancak konkordato amacına ulaşmaz ise, kanunun öngördüğü şartlar gerçekleşmez ise bu takdirde firma iflas etmiş olacaktır. Konkordato müessesesi yeni olduğu için elimizde talep edilen konkordatoların ne kadarının başarılı olduğu ne kadarının iflas ile sonuçlandığına ilişkin resmî bir veri bulunmamaktadır.

Ama dileriz ve ümit ederiz ki, konkordato taleplerinin büyük bir çoğunluğu amacına ulaşsın ve alacaklılar ile anlaşılması sağlanılsın. Aksi takdirde, yani konkordatoların büyük çoğunluğunun iflas ile sonuçlanması halinde; işte o zaman ekonomik anlamda büyük sıkıntıların olmasının yanı sıra “konkordato = iflas” gibi algılanması doğrulanacak ve konkordato ilan edenlere güven ortadan kalkacaktır.

Dileriz ve ümit ederiz ki konkordato ilan edenler başarı ile süreçlerini yönetirler ve iflas ile konkordato hiçbir zaman eş anlamlı olmaz!

İmar affı ve getirdikleri

Bir dizi “af“ uygulaması yaşadığımız günümüz Türkiyesinde, geniş bir kitleyi ilgilendirmesi ve vergi afları gibi sık sık gündeme gelmemesi nedeniyle imar affı önemli bir yere sahip bir uygulama olarak tarafımızdan değerlendirilmektedir. Söz konusu imar affı 7143 sayılı torba kanunun 16’ıncı maddesi hükmü ile İmar Kanunu’na eklenen geçici madde ile getirilmiş bir düzenleme olup; daha sonra 06.06.2018 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan “Yapı Kayıt Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar” ile uygulamaya yön verilmiştir.

Mevcut imar affı uygulaması ile 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış, halihazırdaki imar mevzuatına aykırı tüm yapıların kayıt altına alınması hedeflenmektedir. Burada aftan yararlanabilmek için yapının 31.12.2017 tarihine kadar yapılmış olması şartı getirilmişken, bu şartın gerçekleşmesine ya da tespit edilmesine ilişkin usul ve esaslar belirtilmemiştir. Bu durum ise uygulamanın kapsamının esnetilebileceği şekilde tarafımızdan yorumlanmaktadır.

İMAR AFFI UYGULAMASINDAN FAYDALANMAK İÇİN 31.10.2018 TARİHİNE KADAR MÜRACAAT ETMİŞ OLMAK VE KANUNA İSTİNADEN ÇIKAN ÖDEMEYİ 31.12.2018 TARİHİNE KADAR YAPMIŞ OLMAK GEREKMEKTEDİR.

Söz konusu affın esası ve özü aslında “Yapı Kayıt Belgesi” alınmasına dayanmaktadır. Yapı Kayıt Belgesi için müracaat e-devlet sistemi üzerinden yapılabileceği gibi, başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere diğer yetkilendirilmiş bulunan kurum ve kuruluşlara da müracaat yapılabilir. Yapı Kayıt Belgesi’nin alınması için ödenmesi gereken tutar ise emlak vergisi kanununa göre belirlenen emlak vergisi değeri ile yapının yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde 3, ticari alanlarda ise yüzde 5 oranı üzerinden hesaplanmaktadır.

Yapının yaklaşık bedeli hesaplanırken belirlenen birim maliyet bedelleri aşağıdaki şekildedir:

  • Tarımsal amaçlı basit binalar için 200 TL / m2
  • 1-2 katlı binalar ve basit sanayi yapıları için 600 TL / m2
  • 3-7 katlı binalar ve entegre sanayi yapıları için 1000 TL / m2
  • 8 ve daha yüksek katlı binalar için 1600 TL / m2
  • Lüks binalar, villa, alışveriş kompleksi, hastane, otel ve benzeri yapılar 2000 TL / m2
  • Güneş enerjisi santralleri için 100 bin TL / MW esas alınır.

Aftan faydalanmak isteyenlerin bu tutarlar üzerinden kullanım şekline göre yüzde 3 veya yüzde 5 olarak hesapladıkları bedelleri, Yapı Kayıt Belgesi almak üzere 31.12.2018 tarihine kadar yatırmaları gerekmektedir.

ANCAK BURADA ESAS OLAN VE UNUTULMAMASI GEREKEN, ALINAN YAPI KAYIT BELGESİ’NİN YAPININ YENİDEN YAPILMASINA VEYA KENTSEL DÖNÜŞÜM UYGULAMASINA KADAR GEÇERLİ OLDUĞUDUR.

Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda, yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanmaktadır. Yani aftan yararlananların kazanmış olduğu dokunulmazlık, yapının yeniden yapılması ve kentsel dönüşüm uygulaması ile sona ermekte ve yürürlükteki imar uygulamaları yeniden uygulanmaya başlatılmaktadır.

Yani 5 katlı imar uygulamasının geçerli olduğu bir bölgede, 25 katlı bina yaptıysanız imar mevzuatına aykırı olarak yaptığınız 20 kat için ödemeniz gereken harcı (cezayı) ödemek şartı ile, Yapı Kayıt Belgesi alarak yapıyı resmileştirebilirsiniz. Bu durumda kazanılmış hak gereği imar mevzuatına aykırı yapı için hiçbir cezai müeyyide uygulanmamaktadır. Ancak 25 katlı bina birkaç yıl sonra yıkılıp yeniden yapılmak istense ya da yasal sürenin dolmasıyla kentsel dönüşüme tabi olması durumunda, 25 kat için alınan izin hakkı geçerli olmamakta, yürürlükte bulunan imar uygulamaları gereği 10 kata izin veriliyorsa en fazla 10 kat yapılabilmekte, 25 kat için ödenen harç ve dolasıyla kazanılmış hak geçerli olmamaktadır. Aslında mevcut imar affı yapının fiili olarak kullanım dönemine (ekonomik ömrüne) ilişkin bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Binanın herhangi bir nedenlede yıkılması halinde mevcut hak yok olmakta ve mevcut imar uygulamaları yeniden yürürlüğe girmektedir.

Bu nedenle aftan faydalanmak isteyen kişilerin, bu ince ayrıntıyı gözardı etmemelerinin yerinde olacağı tarafımızdan değerlendirilmektedir.

Kripto para nereye gidiyor!

2017 yılı öncesinde, kullanılmaya başladığı ilk yıllarda belki de neredeyse bir çay parası tutarında olan hesapların, çok değil bir dönem sonrasında sahiplerini zengin edecek bir piyangoya dönüşmesi, kripto parayı bu anlamda incelemeye değer bir konu olarak karşımıza çıkarmaktadır.

Bize göre bu artışın nedeni; bu dönem öncesinde kripto paraların kullanım alanının sınırlı olması, işlem gerçekleştirmede kişilerin yaşadıkları zorluklar ve katlanılması gereken maliyetlerin bulunması sebebiyle talebin düşük kalmasıdır. Yeni dönemde ise bir takım yeni yatırımcıların piyasaya girerek söz konusu var olan problemlerin çözümü için teknik altyapıyı geliştirmesi olarak gösterilebilir. 2017 yılı içerisinde aracı sitelerin kurulması, yeni kripto para cüzdanlarının oluşturulması, işlem maliyetleri için düzenlemeler yapılması, düşük maliyet alternatiflerinin oluşması, kripto para çeşidinin ve blok zinciri sistemindeki blokların işlem hacminin çatallanmalar ile artması, mevcut kullanıcıların ve yatırımcıların ilgisini çekerek 2017’nin ilk gününde 997,69 $ olan fiyatın, yıl sonunda 19.343 $’a kadar çıkmasının nedenleri olarak sayılabilir.

Diğer yatırım araçlarına kıyasla kripto paraların, blok zinciri üzerinden sağlayacağı faydalar, talebin sürekli olmasına ve gelişim ile birlikte yapılan düzenlemelere karşı var olan tepkinin devamlı tutulmasına neden olmaktadır. Talebi yaratan kitlenin bu ilgisi, tüm sektör ve piyasaların ortak gelişme ve büyüme arzusundan kaynaklanmaktadır.

Kripto paraları diğer finansal piyasa enstrümanlarından ayıran önemli özelliklerden biri para arzının sınırılı oluşu ile birlikte esnek olmayan bir yapıya sahip olmasıdır. Örnek olarak Bitcoin, miktarı günümüzde yaklaşık 21 milyon ile kısıtlı olan bir kripto paradır ve talebi ne kadar artarsa artsın şu an için 21 milyon bir birimin üretilmesi mümkün değildir. Bu durum; yani arzın katılığı buna karşın talep de meydana gelen artışının fiyat üzerinde ne kadar büyük bir etki yaratabileceğini göstermesi açısından yerinde bir örnektir.

PEKİ BÖYLE BİR ARZ-TALEP SİSTEMİ MEVCUTKEN, BU SİSTEMİN BİR PARÇASI OLMAKTAN KAÇINMAK RASYONEL MİDİR?

Günümüzde gerçekleşen artışlara, Bitcoin üzerinde yapılan yasal düzenlemelere, yatırımcıların kripto paranın günlük işlem verilerini yakından takip ederek tekrar eden modeller üzerinden işlem gerçekleştirilmesine ve büyük ölçekli kurum ve kuruluşların kripto para ve blokzincir sistemi ile ilgili çalışmaların artmasına bağlı olarak yaşanılan gelişmeler sebep gösterilebilir.

İşlem görmesi ile birlikte fiyat artışının yaşanması ise Bitcon’in de nihayetinde bir mal özelliği taşıması ile açıklanabilirse de, Bitcoin’in aynı zamanda bir para birimi ve tasarruf aracı olduğunda da unutulmamalıdır. Bütün bu özellikleri dikkate alınıp uzun vadeli düşünüldüğünde, kripto paraların ve blokzincir sisteminin verimliliği ve güvenirliğinin artışının finansal sisteme katkı sağlayacağı gerçeği, en küçük işletmelerden, kurumsal yapılardaki firmalara ve kamu sektöründeki firmalar da dahil olmak üzere herkesin bir süre sonra kripto paralara yatırım yapmaktan kaçınmayacağı bir noktaya gelineceği düşünülmektedir.

Mayıs ayının başlarında Kanada ve Singapur Merkez Bankaları tarafından kripto para transferi ile test edilen blokzincir sistemi için yetkililer, bu sistemin kullanılmasının işlem hacmini büyük oranda arttıracak altyapı sağlayacağını, ülkeler arası ödemelerde riski düşürerek daha güvenli ve hızlı işlemlerin gerçekleşebileceğini açıklamasında bulunmuşlardır.

Kullanımının bankacılık sisteminin ve finans sisteminin merkezine koyulması, bu süreçte kolay olmasada uzun vadede süreç içerisine para, banka ve finans sistemine olumlu katkı sağlayacağı konusunda otoritelerinin görüş birliği içinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere, Doğu Asya ülkeleri ve Avrupa ülkelerinde Bitcoin işlem hacminin yoğun olması, dolayısıyla Bitcoin’in Dolar, Yen , Won ve Euro karşısında çok fazla işlem görmesi ve aynı zamanda ülkelerin Kripto Para ve blokzincir sistemlerine ilgi duyarak bu konuda sürekli olarak gelişim halinde oldukları çok rahat gözlenebilmektedir.

Tüm dünyada teknolojik ve yasal alt yapısı hızla oluşturulan ve buna bağlı olarak da kullanımı hızla artan kripto paranın yok kabul edilerek bu süreçte herhangi bir düzenleme yapılmamış olması, dünya ile entegre olması gereken ve olmak isteyen ülkemiz için uzun vadede ciddi bir eksiklik olarak algınacağı ve çeşitli sorunların yaşanacağı unutulmamalıdır.

Bize karşı kısa vadede büyük bir değişim ve gelişim gösteren, uzun vadede de aynı hız ve duyarlılıkta değişmesi gelişmesi ve önem arz etmesi beklenilen kripto paranın, volatil yapısına uyum sağlayabilecek, fırsatların değerlendirilmesini ve bu tutumun sürekliliğini koruyabilecek; gerekli mali ve hukuki düzenlemelerin dünya ile paralel olarak, bir an önce ülkemizde de yapılmaya başlatılması ve gerekli olgunluğa ulaşabilmek adına daha yaygın olarak kullanılmasının, yazılı ve görsel basında gerekli bilincin oluşturulmasının uzun vadede hepimiz için yerinde bir işlem olarak tarafımızdan değerlendirmektedir.